Yazılarımı nasıl buluyorsunuz?

9 Eylül 2017 Cumartesi

Fareler ve İnsanlar



Bir canlı olarak hayatımızı idame etmemiz için nelere ihtiyaç duyarız?
– Yemek,
– Su,
– Uyku,
– Nefes alma…



Çok mu sıradan oldu bu? O zaman şöyle soralım ve cevaplayalım: Yaratılış itibariyle tüm yaratılanlardan üstün özelliklere sahip bir yaratılmışın, yani insanın, yani bizlerin hayatımızı daha katlanılası kılmak için neye ihtiyacımız var?



Hayallere, hayallere ve bir daha hayallere.



Farz edin ki, Doğa Ana’nın bütün güzelliklerini bir araya getirdiği muazzam bir güne gözlerinizi açıyorsunuz. Açıyorsunuz evet ama, yataktan kalkmanızı gerektirecek herhangi bir hedef, ileriye dönük hiçbir planınız yok. Ya da sırtınıza çantanızı almış okula gidiyorsunuz. Gidiyorsunuz evet ama, neden gidiyorsunuz? Gelecek marketten alacaklar listeniz boş. Evet, bunları bir hayal edin bakalım. ‘’Hayal edin’’ mi dedim!?



George ve Lennie… Onlar, küçük bir toprak parçası sahibi olma hayaliyle yollara düşen, kendi kilolarındaki arpa çuvallarını sırtlanan, kötü bir aşçının yaptığı kötü yemeklere maruz kalan yani işçi sınıfının sahip olduğu negatif özelliğe sahip zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisi.



“Bizim de hayvanlarımız, tarlalarımız olacak.”
“Kaçığın tekisin sen. Yollara düşüp çiftliklerin kapısını çalıp iş arayan yüzlerce adam gördüm ben. Hepsinin sırtında battaniyesi kafasında da aynı kahrolası hayal vardır. Yüzlercesini gördüm ben onların. Gelir, çalışır, giderler ve işte her birinin aklında küçücük bir arazi hayali vardır. Ama içlerinden biri bile alamaz o küçücük araziyi. Cennete gitmek gibi birşeydir arazi alma hayali de. Herkes küçük bir toprak ister. Ben bir sürü kitap okudum burada. Cennete giden olmamıştır, arazi alan da. Bu kafalarında gezip duran bir hayaldir sadece. Bütün gün onu anlatıp dururlar ama bir türlü gerçekleştiremezler.”



Bu hayali gerçekleştirebildiklerinde Lennie o çok sevdiği yumuşak şeylere dokunarak onları okşayıp sevmeyi doya doya yapacak, George da sevmediği ağır işleri yapmak, hoşlanmadığı insanlarla aynı havayı solumak zorunda kalmayacak.



Son derece akıcı olan ve betimlemeleriyle sanki anlattığı yerdeymişsiniz hissi veren Nobel Ödüllü yazar John Steinbeck’in bu kitabında, kara bulutlarla kaplı dünyada toz pembe hayalleri olan iki insanın serüvenine tanık olacaksınız.



Sonu böyle mi bitmeliydi, ben nasıl tasarlamıştım kafamda bilmiyorum ama, kitap bittiğinde kağıttan bir gemiye atlayıp okyanusta boğulmak istedim.



Fareler ve İnsanlar
John Steinbeck
Çeviren: Ayşe Ece
Sel Yayıncılık
126 Sayfa


19 Ekim 2016 Çarşamba

Aforizmalar



   Bir kitap kafanızdaki soru işaretlerini mi kaldırmalı yoksa soru işaretleri mi eklemeli?     

  Bir kitabı bitirip, kapağını kapattığınızda kafanızdaki birtakım soru işaretleri gitmiş olacaktır, evet. Ama kendinize biraz daha detaylı düşünme ya da birkaç satır yazma hakkı tanırsanız, aslında o bittiğini, üstesinden geldiğinizi sandığınızı soru işaretlerinin yerini başka sorulara bıraktığını göreceksiniz. Bu çoğunlukla böyledir. Gidenler yerini gelenlere bırakır.    

Şimdi ikinci sorumuza gelelim. Dediğimiz gibi kitap biter ama sorular devam eder. Ama ya bu defa bitirdiğiniz kitap kafanızda var olan soru işaretlerine kuma getiriyorsa?     

   Her kitap var olan bir durumu ele alır. Her yazar eserinde kendi bilgisi dahilinde fikirlerini dile getirir. Fakat bence bahsettiğim durumun, sorulara sorular ekleme, oluşma sebebi bir durumdan ziyade yaşamın kendisini, temel yapı taşlarından olan değerleri ele almasındandır.    
  

    Franz Kafka da işte bu eserinde; ‘’Günah, Istırap, Umut ve Doğru Yol Üzerine’’ diyerek yaşayışımızda çok önemli yer tutan değerlere değinir. Kitabın, isminden de anlaşılacağı gibi, kısa sözlerden oluşması ‘kolay okunuyor’ süsü vermesi elbette ki kaçınılmaz. Ama hem kolay okunan, hem mesajını en kestirme yoldan anlatan fakat görünürdeki anlama kolaylığı okur için bir tuzak olabilecek, çözülmesi hiçte kolay olmayan bir dile sahip yazarın edebiyatı. Kitap elbette ki bitecektir. Tavsiyem, sabırlı bir okuma ve dingin bir ruh hali içinde olmanız.      Aşağıya bende ekstra soru işaretleri oluşturan ve sonu hep soru işaretleriyle biten eklemeler yaptığım birkaç cümle bırakıp yazımı bitireceğim.    

‘’Belli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek gerekir.’’     
‘’Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.’’   
‘’Sahip oluş yoktur, sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır.’’   
  ‘’Bu dünya için koşumlarını takınman gülünç.’’      ‘’Gerçeklerin peşinden paten kaymayı yeni öğrenen acemi biri gibi koşuyor, üstelik bir de yasak yerde egzersiz yapıyor.’’    
‘’Kuramsal olarak eksiksiz bir mutluluk olanağı vardır: İçimizde yok edilemez bir varlık olduğuna inanmak, ve ona ulaşacağım diye çaba harcamamak.’’

Aforizmalar
Franz Kafka
Çeviren: Ahmet Çalışkanlar
Olympia Yayınları
136 Sayfa



Posted via Blogaway


1 Temmuz 2016 Cuma

DUYGU DİASPORASI

Tatlı heyecanlar...
Cicim ayları...
Öperek güne uyandırmalar...
El ele, diz dize yenilen sabah kahvaltıları...
Mum ışığında yemekler...
Yağmur altında ıslanmalar...
Sarmaş dolaş izlenen filmler...
Beraber yapılan yemekler...
İki kişilik tek vücut uyumalar...
Cicili bicili hediyeler...
Aşk cümleleriyle taşan Whatsapp durumları...
Çatıratan profil fotografları...
Aşkla geçen, aşk dolu günler...

-'-'-'-'-'-'-'-'-'-' DİASPORA -'-'-'-'-'-'-'

Zorunluluk ayları...
Güne oynamalar...
Güne "Kalk lan!" ile başlamalar...
Yağmur altında ıslanmalar, barksızlıktan...
İzlenilen sarmaş dolaş çiftler...
Yemeğe hasret tencereler...
Sinek ve böceklerle mis gibi uykular...
Cicili bicili "öldürür!" yazılı sigara paketleri...
Çatırdatan kalp sancıları...
Izdırapla geçen, ızdırap dolu günler...

Diaspora: Kopuntu.


25 Haziran 2016 Cumartesi

Gün..ce

        "Bütün alarmlar bu kadar gıcık olmak zorunda mı, Allah'ını seven biri şunları toplatsın." düşünceleriyle ve de bir miktar küfürle elimi telefona atıp 'alarm zulmüne' son verdim. Gün başlamıştı.
        Rutin yaşam. Okul vardı, üniversite. Ne havalı ama! Birşeyler ters gidiyordu, ben bunun için günde 11 saat dirsek çürütmüş olamam! Bu bir rüya mı? Yok bundan olsa olsa kabus olur. "Sen hiç düz olmadın ki oğlum!" dedim kendi kendime. Ne kadar da kendini bilen bir erkek! Evet, birşeyler ters gidiyordu; o şey kura da Göteborg beklerken Barcelona ile eşleşmek gibi birşeydi. Peki neydi? Ne olacak, tabi ki de  ekonominin e'sinden anlamayan, hayatı boyunca televizyonda değişen borsa rakamlarını görünce "insanlar ne çok altın, dolar alıyor" diyen; matematik dersine illet gözüyle bakan ve her yeni konuda "bunu bulanın ben ıh ıh e mi!" diye yaslayan birinin iktisat yani ekonomi okumasıydı ters olan. Daha ne olsun.
        Gazetecilik düşleyip ama sınavın, soruların tıpkı İrfantino'nun -yazılışı farklıysa bile bilmiyorum, üzgünüm idare edin- size Barcelona'yı çekmesi ya da daha olağandışılığa kaçmak gerekirse, ki bu daha yerli yerinde olur, Cem Yılmaz'ın söylemiyle "yer çekimsiz ortamda çilek yiyim ama muz gibi gelsin" misali birşey.
        Programda 'Envanter Bilanço ve 'Türkçe' var. Dur bi dur! Ne dedim ben? Envanter mi? Bilanço mu? Onlar ne be!? İşte yukarıda anlatmak istediğim bunlardı. Adını, mealini dahi bilmediğim derslere giriyorum. Hoş, kimin kime girdiği çok açık ama neyse... Ve oraya fotmalite icabı konan bir Türkçe dersi. Evet bu bölümde formaliteydi maalesef. Ama benim hayal ettiğim yerde asıl ders buydu! Ben hani geberene kadar kitap okuyacaktım hani ellerim  kanayana kadar yazı yazacaktım! Banane ekonomiden, banane matematikten. Memleketi ben mi kurtaracağım!?
        Bugün başlamadan bitsin! Ya da iyisi mi siz beni dondurun ve de zamanı hızlandırın şu 4 yıllık 'illet iktisat serüveni' bitsin. Yok yok durun, o zaman da işsiz kalırım. Aklıma daha iyisi geldi, zamanı geri alalım ben tekrar çalışayım, valla 18 saat çalışmaya da razıyım yeter ki gazeteci yapın beni. Hey, dur dur bir fikrim daha var. Bu daha iyi. Geçen 11 saatlik çalışmanın hatrına, sayısal okuyup sıfırdan sözele hazırlanıp 100 bine girmenin hatrına beni gazetecilik bölümüne atın. Size söz çok üretken bir gazeteci - yazar olacağım.


20 Mayıs 2016 Cuma

Nefes Önemli Tabi

   Şu dünyada herşey bir tarafa da yanarım yanarım Eros ile Ferhat'a yanarım. Biri, garibim aşk uğruna bütün oklarını hebaa etti. Halbuki o oklarla iki geyik avlayıp akşamına bir güzel ziyafet çekebilirdi. Diğeri, yani Ferhat, dağlar deldi.

   Her ikisi de aşk uğruna didinip durdular.

   Ama sen, sen ne yapıyorsun? İki günlük sevgilini 'NEFESİM' diye kaydediyorsun. Hayır anlamıyorum. Abicim sen Selena'daki Kıvılcım mısın nefesle şaka yapıyorsun?! Yeryüzünde başka kelime mi kalmadı?

   'ÜÇGEN PEYNİRİM' diye kaydet mesela... Ayrıldığınızda simidini peynirsiz yersin. Ziyanı yok. Nefesle şaka olmaz. O bitti mi sonu belli. Gık.


24 Ocak 2016 Pazar

Orta parmak

    Yaşamınızdaki beklentilerinizin size cıklaması, hayatın size orta parmak göstermesi! nasıl bir duygu?
   
    Her insan gibi bende olmak istediğim beni, yapmak istediklerimi hayallerime sığdırdım. Güzel şey ama zaman geçtikçe anladım ki yanlış yerden başlamışım. "Hayata yanlış yerden başlamak!" ne kötü, ne acınası! Yaşama bir - sıfır geriden başlamak! Sonrasının rayında gitmesi için sıradan insanlara göre iki kat çaba. Peki ya iki kat çaba olduğu halde hayatın size ısrarla, hiç usanmadan orta parmak göstermesine ne demeli?

    Siz o parmağa maruz kalmaktan bıkarsınız ama pek muhterem hayat size bundan keyif ala ala göstermekten bıkmaz. İnadına inadına üstüne gidersiniz, sığır gibi yaşamamak istersiniz ama sonuç hep aynıdır. Orta parmak.

    Rakibiniz dişli bir rakiptir; hayat. Size ya "yok efenim aklından bile geçirme" der ya da sizi ateşin içine sokarak, çeşit çeşit acı tecrübeler yaşatarak üstelik bunu keyifle izleyerek eriyip gitmenizi bekler. Bu bir aşkta olabilir ya da bir meslek ideali. Hadi tamam bunlar bizim gibiler için artık ulaşılması hayal şeyler. Pardon "hayaller" yoktu bizim dünyamızda, "hayal" kelimesinin lügatimizde olmayışı gibi. Orası bizim için yanlış yerden başlamaktı. Basite indirgeyelim; mutlu bir gün? Tamam bu da çok, mutlu birkaç saat? Yok. Bunlar bize çok! Al sana en alasından "orta parmak".


9 Ocak 2016 Cumartesi

El Sürmeyin Yalnızlığıma! / Cilveli Yalnızlık

    Hayatın size dar geldiği anlar oldu mu? Ya da size yetmediğini düşündüğünüz, birşeylerin eksik olduğu?

    Yaşantınız boyunca hep birşeylerin olmaması; elmanın sadece bir yarısına sahip olmanız, gömleğinizin tam ortasındaki düğmenin olmayışı ya da hunharca kahkaha atmak isterken ön dişlerinizden birinin kırılmış olması ... Size bu satırları karalamak için yeterli sebeplerdir.

    Peki ya sebepleriniz bunların ötesindeyse?  - Büyük sıkıntı.

    Yalnızlık sadece birşeylerin eksik olması da değil tabi ki. Zaten o kadar kapsamı geniş ki! İsteseniz de onu tek bir kalıba sokamazsınız.

    Elinizdekiler az gelebilir, yetersiz kalabilir yalnızlık hissini atmak için. Bu bir sigara paketi, bir kola şişesi ya da bir telefon... Yetersiz.

    Bu hissin oluşmasını genelde aşka, aşkın eksikliğine bağlıyoruz. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış; tam ya da eksik bilemeyiz. Çünkü bu konuda yapılacak her yorum öznellikten öteye geçmeyecektir. Bu da yalnızlığa ait bir özellik mi yoksa?

    Bana bu satırları yazdıran sebep ne açıkçası bende bilmiyorum. Bir haftalık duygusallık işi bu noktalara getirdi. Her şeye ağlamaklı, şikayet etmeyle yaklaşmak benimde hoşuma gitmiyor ama ne kadar bu psikolojiden kurtulmak istesem de aslında fark ediyorum ki her geçen gün daha da benliğime işliyor. Korkuyorum!

    Korkmama rağmen ısrarla kurtulmak istiyorum. Bir ömür böyle geçmez. Aşık değilim (?), yalnızlık duyuyorum. Hayat iğrenç!